4 Aralık 2013 Çarşamba

47 - YILDIZLARIN ALTINDA…

Mehtaplı gecelerde birçok faytoncu arabasının tentesini söker, randevu verdiği evin önünde beklerken boş durmaz, koltukların tozunu alır, hayvanların gösterişli taraflarını parlatırdı. Sökülen tente çubuklarından boşalan bronz yuvalara, kokulu karanfiller konur, gece turuna çıkan ve sesine güvenen efkârlıların akordeon eşliğindeki nağmeleri, tüm Ada’da yankılanırdı. Klasik, alafranga, alaturka ve Napoliten şarkılardan başka, çakır keyif cesur erkeklerin söylediği, “Akoma ena potira’aki” (Bir bardakçık daha içeyim) veya “Sa paro diyo” (İki eş alacağım) gibi, hanımlarını kızdırmayı hedefleyen maço şarkılar ortalığı çınlatırdı.

Gazino denilen mekânlarda mola verilir, hem çay kahve içilir hem de mezelerle rakı demlendirilirdi. Tahta sandalyelerin üstü kaba hasır örme, masaların üstü ise renkli kare dama desenli hafif şile bezinden örtülerle kaplıydı. Uzanmak isteyenlere chaise-longue (şezlong) verilirdi. Onların şaseleri de tahtadan olup kumaşları kalın Tavşanlı bezindendi ve üstleri paralel geniş şeritler halinde renkliydi.

Türk kahvesi servisi yapılırken kahve fincanının yanına, genellikle üzerine kürdan batırılmış uzunca bir de lokum ilave edilirdi. Bu lokum, çoğu kez çocuklara yarardı. Arkasından da gazozumuzu içerdik.

Laterna çevrilerek müzik çalınırdı. Çivili bir silindirin madeni lamalara sürünmesiyle çıkan laterna sesi, mandolin sesine benzerdi. Hafta sonlarındaysa, Plaj Otel, Lunapark, Hristos Gazinosu ve Aşıklar’da canlı müzik icra edilirdi. Çalgıcılar genelde kanun, akordeon veya mandolin çalar ve mikrofon olmadığı için şarkı söylerken seslerine güvenmeleri gerekirdi. Gırtlaklarını dinlendirmek istediklerindeyse, çaktırmadan şarkı söylemeyi efkârlı müşterilerine bırakıp ortadan kaybolurlar ve mutfaktaki mezelere dadanırlardı.

İçkili yemeği yedikten sonra alkolün tesiriyle sızıp şezlonglarda derin uykuya dalan yorgun müşteriler olduğu gibi, sabah güneşi doğana kadar içkiye devam edip her türlü müzik eşliğinde durmadan oynayan, dans eden, hora tepenler de vardı.

Ay ışığına rağmen sofrayı aydınlatmak gerekliydi ve mezelerle dolu her masanın üzerinde bir şamdan veya ağaçlardan sarkıtılan elektrik ampulleri vardı. Haşere bolluğundan dolayı bu parlayan ışığa ve iştah açıcı kokulu mezelere dadanan sineklerden kurtulmak için ise ipliğe asılı, helezon şeklindeki sarı renkli zamklı malum ‘sinek kapan’ şeritler kullanılırdı. Havada bir sağa bir sola dönen sarı şeritler, orada bir bayram havası yaratırdı.   

Bisikletle tur atan veya oradan geçmekte olan bedavacı gençler, havaya girip dansa iştirak ettiklerinde, konsomasyon almamalarına rağmen kalabalık teşkil ettiklerinden dolayı gazinocular tarafından hoş karşılanırdı.

Bedavacılar ertesi gün de böbürlenerek, akşam tura gelmeyen arkadaşlarına, ne kadar da beleş bir gece geçirdiklerini, ballandıra ballandıra anlatırlardı, dostları kıskandırmak için.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder