Saat Kulesi ile Anadolu Kulübü arasında bulunan 23 Nisan Caddesi
piyasası yayalar için ne idiyse, Mulino (Değirmen) koyu da, teknelerimiz için öylesi bir fiyaka yeriydi. Küpeşteleri
cam gibi verniklenmiş, bronz aksesuarları kaol ile pırıl pırıl parlatılmış, renkli
saçaklı tentelerle süslenmiş, arkası minik bayraklı, zarif ahşap kürekli, sülün
gibi tekneler boy gösterirdi oralarda.
Tanışmayan insanlar bile denizci olmanın şevkiyle göz göze gelmenin
yolunu bulup mutlaka ‘rasgele’ selâmı verir, denizde tanışır, sandallarını yan yana
yanaştırıp bağlar, koyu ve mübalağalı bir ‘avcı-balıkçı muhabbeti’ne dalarlardı
saatlerce. Bilhassa esmer olmak uğruna kızgın güneşin altında kavrulup kızarırken...
Tüm tekneler yeni boyanmış gibiydi. Tek bir leke, bir çizik bulunamazdı.
Su kesiminde çekilen kırmızı renkteki boya çizgisi, genç bir kızın kurdelesi gibi
teknenin süsüydü.
Takma motor sevdası yeni başlamıştı. Ben de geri kalmayıp iki
beygirlik West-Bend marka ufak bir takma motor bulup almıştım. Hatırladığım kadarıyla,
1950-1955 yıllarında cemaatimizden Viktor Bronştayn, Mario Benmayor ve benden başka
pek takma motor kullanan yoktu.
Bay Orhan Brand’ın Möwe
adlı teknesi, Yörükali koyunun demirbaşıydı. Martı kuşu anlamına gelen Möwe, bizim çatana tabir ettiğimiz, Fransızların
ise Bateau Mouche dedikleri, büyük gemiler arasında irtibat temin eden veya
yakın iskeleler arası yolcu taşıyan türden bir tekneydi. Almanya’nın Bremen tezgâhlarında
Lürssen firması tarafından inşa edilmişti.
İkinci Dünya Savaşı’ndan evvel elçi olarak Türkiye’ye gelen Von Papen tarafından İstanbul’a getirilmişti
ve sonraları Almanya’nın İstanbul Fahri Konsolosu ve posta pulları koleksiyoncusu
Bay Orhan Brand’a intikal etmişti. Orhan Brand’ın malikânesi, Yörükali plajının
arkasındaki, bugün motel olan büyük düzlükte olduğu için tekne yıllarca Yörükali
koyunda demirliydi. Beyazlara bürünmüş Bay Brand kaptan kasketiyle, gösterişli eşi
rengârenk kocaman şapkasıyla, eşinin annesi Bayan Behar siyah bandolu beresiyle,
devamlı teknenin havuzunda güneşlenirlerdi.
Yörükali koyunda Rafael Püller, yazar eşi Gentille Arditi
Püller’i kürek çekerek gezdirirdi. Güzeller güzeli sarışın Niça’nın,
Teberikoğlu kardeşlerin bakımlı motorları ve daha yüzlerce tenteli sandal,
sularımızı süslerdi. Ken so sabe de mar,
no sabe de mal (Denizi tanımayan, acı nedir bilmez) deyimiyle, gençlerin
pişmesi için ailelerimiz, çocuklarını denize salardı.
Biz Adalılar için deniz, yaşantımızın ayrılmaz hayat
arkadaşı, teknelerimiz ise yavrularımızdı
Tasfirler harika!
YanıtlaSil