Çocukluğumdan beri boş zamanım hiç olmamıştır. Kendime daima
bir iş yaratırdım. İnşaattan kalan ufak tefek malzemeyi değerlendirmek için
akla hayale gelmeyecek çeşitli eşya imal eder ve bilhassa değişik modelde
sandal-gemi maketleri yapardım. On bir yaşımdan beri kara kalem ve yağlı
boyayla resim çizer, el işi sergilerine katılırdım (1942, B.M.L. Okul Ödülü).
On altı yaşımdayken Adada yaptığım bir metre boyundaki gemi
maketiyle ‘Beşiktaş Deniz Kuvvetleri
Gemi Maket Yarışması’ gibi önemli yarışmalara iştirak ettim. 1948 yaz
mevsiminde on yedi yaşımdayken, nihayet çocukluk rüyamı gerçekleştirdim ve Ada
evimizin arka bahçesinde 3
metre boyunda, 120 santim enindeki sandalımı inşa ettim.
Bu sandalı Yörükali’ye bir yük arabasıyla götürüp, törenle denize indirttim
(bkz. Pandispanya Gazetesi, Ağustos
1948) ve tam 18 yıl kürek, yelken ve sonraları arkasına taktığım küçük
bir benzin motoruyla Marmara Denizi’nin Adalar, Fenerbahçe ve Pendik
yakınındaki Pavli adası üçgeninde, büyük bir keyifle kullandım.
Bahçemize bitişik komşu, Nişastancıyan’ların alt kat kiracısı
İzmirli Yafe ailesiydi. Sekiz-on yaşlarındaki kızları Vivian (Mitrani)
bahçemize gelip toprak üzerine oturur, saatlerce yaptığım sandalı merakla
seyrederdi. Tekneme son kat boyayı sürdükten sonra ve heyecanla Yörükali’ye
denize götürdüğüm gün, kendi eliyle ördüğü bir bayrağı hediye getirmişti
sandalıma.
Diğer bitişik komşumuz ise Ambarcıyan ailesiydi. Babam
yaşındaki İstepan Ambarcıyan Efendi, denizi iyi bilen, kotra sahibi bir zattı.
Çok kere üşenmeden, kendi bahçe duvarına dayandırdığı seyyar bir merdivene
çıkıp, başını bizim bahçeye doğru uzatır ve inşa etmekte olduğum sandalı
hayranlıkla seyrederdi. Buna rağmen, bilgiç bir tavırla anneme, “Madam
Albukrek, bu tekne yüzemez, batacak,” derdi.
Annem heyecanlanır, benim tekne inşa etme hevesime son
vermemi isterdi. Fakat üzüldüğümü gördüğünde, “Viktoriko Paşa, yaptığın bunca
maket gayet güzel yüzdüğüne göre bu da yüzecek; korkma, deşalo avlar
(bırak konuşsun) tu mira tu eço (sen
işine bak)” diyerek bana hep güven aşılardı. İstepan Efendi, sandalımın
rahatlıkla dengede yüzdüğünü gördükten sonra bana karşı daima saygılı olmuştur.
Annemle ise müşterek bahçe duvarlarının onarımı yüzünden
genellikle kavgalı idiler. Belki de defalarca, “Madam Albukrek, bu tekne
yüzemez; batacak,” demesindeki amaç, annemi üzmekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder