5 Kasım 2013 Salı

35 - HAYALDEN GERÇEĞE


Çocukluğumdan beri boş zamanım hiç olmamıştır. Kendime daima bir iş yaratırdım. İnşaattan kalan ufak tefek malzemeyi değerlendirmek için akla hayale gelmeyecek çeşitli eşya imal eder ve bilhassa değişik modelde sandal-gemi maketleri yapardım. On bir yaşımdan beri kara kalem ve yağlı boyayla resim çizer, el işi sergilerine katılırdım (1942, B.M.L. Okul Ödülü).

On altı yaşımdayken Adada yaptığım bir metre boyundaki gemi maketiyle ‘Beşiktaş Deniz Kuvvetleri Gemi Maket Yarışması’ gibi önemli yarışmalara iştirak ettim. 1948 yaz mevsiminde on yedi yaşımdayken, nihayet çocukluk rüyamı gerçekleştirdim ve Ada evimizin arka bahçesinde 3 metre boyunda, 120 santim enindeki sandalımı inşa ettim. Bu sandalı Yörükali’ye bir yük arabasıyla götürüp, törenle denize indirttim (bkz. Pandispanya Gazetesi, Ağustos 1948) ve tam 18 yıl kürek, yelken ve sonraları arkasına taktığım küçük bir benzin motoruyla Marmara Denizi’nin Adalar, Fenerbahçe ve Pendik yakınındaki Pavli adası üçgeninde, büyük bir keyifle kullandım.
Bahçemize bitişik komşu, Nişastancıyan’ların alt kat kiracısı İzmirli Yafe ailesiydi. Sekiz-on yaşlarındaki kızları Vivian (Mitrani) bahçemize gelip toprak üzerine oturur, saatlerce yaptığım sandalı merakla seyrederdi. Tekneme son kat boyayı sürdükten sonra ve heyecanla Yörükali’ye denize götürdüğüm gün, kendi eliyle ördüğü bir bayrağı hediye getirmişti sandalıma.

Diğer bitişik komşumuz ise Ambarcıyan ailesiydi. Babam yaşındaki İstepan Ambarcıyan Efendi, denizi iyi bilen, kotra sahibi bir zattı. Çok kere üşenmeden, kendi bahçe duvarına dayandırdığı seyyar bir merdivene çıkıp, başını bizim bahçeye doğru uzatır ve inşa etmekte olduğum sandalı hayranlıkla seyrederdi. Buna rağmen, bilgiç bir tavırla anneme, “Madam Albukrek, bu tekne yüzemez, batacak,” derdi.

Annem heyecanlanır, benim tekne inşa etme hevesime son vermemi isterdi. Fakat üzüldüğümü gördüğünde, “Viktoriko Paşa, yaptığın bunca maket gayet güzel yüzdüğüne göre bu da yüzecek; korkma, deşalo avlar (bırak konuşsun) tu mira tu eço (sen işine bak)” diyerek bana hep güven aşılardı. İstepan Efendi, sandalımın rahatlıkla dengede yüzdüğünü gördükten sonra bana karşı daima saygılı olmuştur.

Annemle ise müşterek bahçe duvarlarının onarımı yüzünden genellikle kavgalı idiler. Belki de defalarca, “Madam Albukrek, bu tekne yüzemez; batacak,” demesindeki amaç, annemi üzmekti.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder