28 Ekim 2013 Pazartesi

31 - SAVAŞ YILLARINDA, YOLCULUK VAR…

İkinci Dünya Savaşı’nın hüzünlü yıllarında, yazlık evlere rağbet yoktu. Yahudi erkeklerin çoğu, istenen fahiş miktardaki ‘Varlık Vergisi’ni ödeyemedikleri için Aşkale’ye veya ‘Yirmi Kura Askerlik’ adı altında Anadolu’nun muhtelif yerlerine gönderilmişti. Etraf karamsardı, herkes hüzünlüydü. Adada, ancak kendi evleri olan yaşlılar ve çocuklu anneler kalmıştı. ‘Karartma’ gereği, akşamları pencereler siyah perdelerle örtülür, panjurlar sıkı sıkıya kapatılır ve içeride düşük ışık kullanılırdı. Geceleri, çok zayıf yanan sokak lamba ampullerinin üst yarısı dahi uçakların görememesi için siyaha boyanmıştı.

Bütün bunlara rağmen, yaz boyunca, gerek Tepebaşı Cumhuriyet Gazinosu’ndan gerekse Taksim Kristal Gazinosu’nun açık pencerelerinden sokaklara taşan “Yolculuk Var” şarkısı, çoğu kişiler tarafından şen bir nakarat olarak söylenmekte idiyse de, bazı vatandaşlara Haydarpaşa’dan kalkan trenlerle cebren yolculuğa çıkarılan akrabalarını hatırlatıyordu. Savaş kokan bu nağmeler, buruk bir hatıra olarak kaldı kulaklarımızda.

O günlerin birinde, arkadaşlarla Ada’mızın Maden tarafındaki Naki Bey Plajı’ndayken, aniden, alarm sirenleri alışılmadık bir şekilde ötmeye başladı. Alelacele yüzerek sahile vardık. İnsanlar bir an evvel ‘sığınak’lara yetişmek için, elbise ve ayakkabılar elde, yarı çıplak sağa sola koşuşmaya başlamıştı. Yokuştan yukarı caddeye çıktık. Mahallede görülmemiş bir telaş var! Herkes başka yöne doğru gidiyor! Evim epey uzakta olduğu için var hızımla koşuyordum ki, tepemde alçaktan uçan iki uçak belirdi. Sonradan öğrendiğimize göre yollarını şaşıran bu iki yabancı savaş uçağı, Ege sahilimizin bir yerlerini, düşman toprağı sanarak bombalamışlardı o gün.

Savaş yıllarının belirli dönemlerinde, Nazilli’nin basma kumaşı, Alpullu’nun toz şekeri gibi temel ihtiyaç maddeleri karne karşılığında, ekmek ise günlük istihkak olarak, yine her ay mahalle muhtarından alınan karneye zımbalanmış fişler karşılığında satılırdı. Sakladığım eski nüfus cüzdanımda, o günlerin acı hatırası olarak, muhtardan ekmek karnesi alındığına dair mühürler halen duruyor.

Tabip subay olarak vatani görevini yapmakta olan babamın, subay ailelerine tanınan erzak istihkakı vardı. Her ay, Sirkeci’deki Demirkapı Askeri Levazım Şubesi’nden bir miktar şeker, pirinç, makarna alıyorduk. İlk zamanlar erzakı almak için levazım deposuna annemle beraber giderdim. Büyükbabam, felç olup yatağa düşünce, tüm aile, aniden, benim büyüdüğüme karar verdi ve o günden sonra Levazım Yüzbaşısı’na beni tek başıma yollamaya başladılar. Evin erkeği ben oluyordum.

Babamın Diyarbakır’da görevli bulunduğu ve savaş rüzgârlarının estiği karanlık günlerden bir akşamüstüydü. Elimde askeriyeden aldığım erzak dolu filemle Galata Köprüsü iskelesinden Büyükada’ya dönmek üzere vapura bindim ve genelde yorgun yolcuların ‘kestirmek için’ yatakhane olarak kullandıkları geminin alt bodrumuna indim. Yarı dertli yarı uykulu, kaptanın ‘didong’ ikaz seslerini takip ederek geminin rotasını tahmin etmekteyken kendimden geçmişim.

Bir müddet sonra yeni bir ‘didong’ çan sesiyle uyandığımda, iskelemize yanaştığımız varsayımıyla bodrum katından yukarı çıktım. Donakaldım. Gemimiz az evvel Yalova’ya gitmek üzere Büyükada iskelesinden ayrılmıştı. Utancımdan sustum. ‘Didong’un azizliğine uğramıştım o gün! Biraz sonra derdimi lacivert üniformalı kamarot amcaya anlattığımda, gemi artık Sedef Adası açıklarında seyrediyordu.

Yalova’ya vardığımızda, geminin beyaz üniformalı, yaşlı-başlı kaptanı, telefonla annemi arayarak durumu anlattı ve beni iskeleye yakın bir otele yerleştirdi. Ertesi sabahın ilk seferinde de gemi Büyükada iskelesine uğradığında, orada beklemekte olan anneme teslim etti beni.

Minnetle anıyorum çocukluk devrimin, ‘o’ babacan kaptan ve kamarotlarını! Her zaman taze ütülenmiş sırmalı şık üniformalarıyla, çapraz çapa kabartmalı yaldız düğmeleriyle, güven telkin eden hareketleriyle ve bir denizcinin terbiye ve nezaketiyle kalplerimizi fethettiler...

Bu hallerinden dolayıdır ki, onlara sevgi ve saygıyla bağlanan yolcular hiç çekinmeden teslim ederdi çocuklarını ve kendilerini gemilerine!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder