19 Eylül 2013 Perşembe

25 – DAHA DÜN ANNEMİZİN…




Anneciğimin tüm ikazlarına rağmen, satın aldığım taze bir ekmeğin kabuğunu eve gidene kadar yolda yerdim. Fare tarafından kemirilmişçesine her yanı oyulmuş bir ekmeği mutfağa getirdiğim günlerden bir gün, daha sert azarlanmam için annem beni babama şikâyet etti. Babacığım beni azarlayacağına, yanına çağırıp okşadı ve ecza dolabından çıkardığı ‘K-Enterik’ (potasyum) ilaç şişesini önüme koyarak günde birer hap yutmamı önerdi. Meğer kemiklerinde eksik olan kireci, duvardaki sıvayı kemirerek arayan çocuklar olduğu gibi ben de vücudumdaki eksik potasyumu, kızarmış ekmek kabuğunda keşfetmiştim! Bazı çocukların patates ve muzu çok sevmeleri de organlarında eksik olan potasyumdanmış.

İyi ki, bu kötü alışkanlıktan çabuk kurtulmuşum. Yoksa ‘bal kabağı’, ‘soluk yüz’, ‘ruvyo malo’ (kırmızı saçlı kötü adam), ‘çilli, ‘kızıl’, ‘havuç’, ‘sariko’, gibi bunca lakaplarımın yanına bir de ‘kemirgen’ eklenecekti. Beni en çok kızdıranı ise, entel çocukların bilgiç bir tavırla bana yönelttikleri bu soruydu: “Sen plajda güneşlenmekteyken annen yüzünü makarna süzgeciyle mi örttü?”

Anne ve babamız bizleri her zaman bir faaliyet yaparken görmek isterdi. Boş işlerle uğraşmamıza tahammül etmezlerdi. Babamız, arpa tanelerini on adım uzaktaki çuvaldızın deliğine sokabilen nişancıya, sultanlardan birisinin mükâfat olarak evvela 10 altın, sonra da bu işin kimseye faydası olmayacağı için de 10 falaka cezası verdiğini anlatır, yaptıklarımızın verimliliğini ölçmemiz için de günlük tutmamızı önerirdi. Hatta verdiği haftalığın girdi çıktısını yazmamız için her yılbaşında birer küçük Ece ajandası dağıtırdı her birimize.

Babam genelde akşam yemeklerinden sonra, çocuklar sofradan kalkmadan evvel, Tevrat’tan bir bölümü yüksek sesle okurdu. Pazar sabahları da kahvaltıdan sonra, Cumhuriyet Gazetesi’nden Burhan Felek’in ‘Haftanın Şakaları’ndan komik bölümlerini yüksek sesle okuyarak çocuklarını eğlendirirken olup biten olayları hep birlikte yorumlamamıza olanak sağlardı.


Ben de okunan Cumhuriyet Gazetesi’ni sahiplenir, yazarlarından Abidin Daver ve Haluk Şehsuvaroğlu’nun deniz ve teknelerle ilgili yazılarını, fotoğraflarını özenle kesip toplar ve halen sakladığım bir albümün sahifelerine yapıştırırdım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder