15 Eylül 2013 Pazar

23 – HOLO’LOLOOO, BEN DE YAPARIM!


  
Tüm çocuklar, Müslüman dinî bayramlarının yaz mevsimine rastlamasını arzulardı. Çünkü okullar kapalı olduğundan, eğlencelere çok daha fazla zaman kalırdı.

Böyle günlerde Ada sokakları ve meydanları şen ve renkli bir hareketlilikle canlanır, lunaparklar kurulur, küçükler, büyükler yeni giysileriyle böbürlenir, Ada bir başka olurdu.  

Bu böbürlenme yalnız Müslüman ailelerin çocuklarına mahsus değildi. Değişim herkes tarafından hissedilirdi. Nitekim en basitinden, bir Yahudi veya Hristiyan çocuğu, “yürüyemiyorum, ayakkabılarım çok sıkıyor” diye şikâyet getirdiğinde, genelde, “Bayram gelsin, o gün büyüğünü alırız” cevabıyla karşılaşırdı. Dolayısıyla, gerek yeni parlak pepeleriyle ve gerekse bir boy büyük yeni elbisesiyle fiyaka yapacağı o neşeli bayram gününü, hasretle beklerdi tüm Ada çocukları gibi.

İlaveten, resmi tatil olmasından ötürü, şehirdeki dost akraba yatıya geleceği, evin kapalı olan odaları açılacağı, ziyaretler yapılacağı, hediyeler, bayramlık bahşiş alınacağı, hayatlarında yeni bir dönüm noktası olacağı için, arife günleri küçük büyük herkes tarafından coşku ile yaşanırdı Ada’da. Tabii ki yemek sofraları da bir başka lezzetli olurdu.
 
O günlerde Plaj Oteli ve Yıldız Kıraathanesi salonlarında tiyatro kumpanyaları sahne açardı. Adamıza gelen Rıfat Telgezer Cambazhanesi oyuncuları da, tel üzerinde akrobasi hareketleri, trapez oyunları, hokkabazlık ve şaklabanlıklar yaparak bizleri saatlerce eğlendirirdi.

Cambazhane, Ada halkına opera-operet sevgisini de aşılıyordu. Şöyle ki, kumpanya oyuncuları Othello, Traviata, Carmen, Şen Dul gibi dünyaca meşhur eserlerin bazı sahnelerini, yarı şaka yarı ciddi bir üslupla programın ikinci yarısında, basit bir şekilde sergilerdi. Orkestra, her ne kadar klasik batı müziğini cazbant veya alaturka müzik aletleriyle icra etse de, dünyaca meşhur birçok ölümsüz aryayı, ömrümde ilk defa orada dinlemiş, orada sevmiş ve operayla ilk tanışıklığım Rıfat Telgezer Cambazhanesi sayesinde olmuştu.
                                                            
Temsillerde seyirciyi, taklitleriyle güldürme görevi olan, kırmızı domates burunlu ve kocaman pabuçlu palyaçonun nakarat biçimindeki, “Holo’lolooo, ben de yaparım, holo’lolooo,” haykırması, benim gibi gelişmekte olan çocukların ham beyinlerine neşeli bir şekilde ‘istenirse, herkesin, her şeyi yapabileceğini’ ima eder üsluptaydı. Palyaço, usta akrobatın övünerek yaptığı zor bir hareketi komik bir şekilde yapmaya yeltenir ve becerdiğinde, ‘ustasını taklit etmenin gerekli ve hünerli bir iş’ olduğunu kafamıza sokardı.

Ömrüm boyunca, çocukça da olsa, ‘ben de yaparım’ iddiasıyla her şeye imrenmemin sebebi, o günlerde beni etkileyen “Holo’lolooo, ben de yaparım” sözcüklerinin zihnimde bıraktığı derin iz olsa gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder