8 Eylül 2013 Pazar

19 - KOMŞULARDAN ESİNTİLER


  
Ada’da, inşası yeni biten kâgir evimize ailece yerleştiğimizin ilk yıllarında, sağımızda ve solumuzda, biri Perahya ve diğeri Nişastacıyan ailelerine ait, bakımsızlıktan güneşten kavrulmuş, boyaları dökülmüş, tahta kaplamaları fil derisi gibi buruşmuş asırlık iki ahşap ev vardı. Hafif bir rüzgâr estiğinde, zıvanaları ayardan kaçmış yaşlı panjurlarından acayip sesler duyulurdu. Çürümüş tahtaların arasında barınan kuşların melankolik noktürnleri (gece ayini için besteleri) de kasvet verici bir ortam yaratırdı. Rüzgârın kuvvetli estiği gecelerde ise, iki bina arasındaki aralıktan geçen hava akımının yarattığı esrarlı uğultuya ilaveten, panjur menteşelerinin sinir bozucu gıcırdamaları, ani sert çarpmaları ve kuşların insanı ürperten acılı iniltileri, çocuk masallarında okuduğumuz perili köşklerdeki kötü ruhların, cinlerin, perilerin ortaya çıkacağı endişesine kapılmamıza neden olurdu. O zaman biz kardeşler, müşterek dayanışma içgüdüsüyle yorganın altına saklanıp birbirimize sıkıca sarılırdık.

Adalar hattında çalışan Şirketi Hayriye (Deniz Yolları) vapurları, geceleri güvenle seyredebilmek için kömür çubuğu arkı ile ışıldayan uzun huzmeli projektörler kullanırdı. Gemilerin burnunda bulunan ve ufku tararken çok defa evimizi de yalayan ışınlar, panjur aralarından odalara girerdi. Bu sızan ışık hunileri, duvarlarda acayip görüntüler oluştururdu.

Korkunç tefsirlere konu olabilen ve çok kere tavanı da yalayarak yürüyen bu siluetlere ilaveten, gece bekçilerimizin uzaktan gelen acı düdük sesleri, gizemli atmosferi daha da esrarlı kılardı. Bu da bizim yine birbirimize sarılarak yorganların altına girmemize sebep olurdu.

Evimizin karşısında, 1858 yılında Aziz Meryem Ana adına inşa edilmiş, çatısının üzerinde kırmızı tuğladan çift kemerli heybetli bir çan kulesi bulunan meşhur Ermeni Katolik Kilisesi bulunur. Surp Asdvadzadzin diye anılan bu kilisede, her yılın 15 Ağustosuna yakın ilk pazar günü, dillere destan renkli ve şen bir dinî tören düzenlenir.

Katolik Ermenilerin bu özel dinî günlerine çocukluğumdan beri biz de ailece, bayramlık elbiselerimizi giyerek katılır, şahane koronun müziğiyle şenlendirilen ilahilere eşlik eder, tören sonunda dağıtılan birer salkım üzümle evlerimize döneriz.

Bahçemizde bulunan asmanın meyvesini de ancak bu tören sonrasında eve vardığımızda, kipamızı (takke) takarak ağacımıza karşı saygıyla söylediğimiz “Şehiyanu: . . . bore peri agefen” (İbranice ilk ürün) kutsama duasını okuduktan sonra, mevsimin ilk üzümünü dalından koparıp yeriz. Bu ritüeli halen zevkle devam ettirmekteyiz…

Bahçe dibindeki bitişik komşumuz İtalyan asıllı, havalı, aristokrat Parma ailesiydi. Dul büyük anne Parma’nın, boşanmış bir oğlundan başka yaşlanmış bekâr iki kızı ve bir oğlu daha vardı. Boşanmış oğlundan tek torunu, içine kapanık bir çocuk olan Tony ile aynı yaştaydık ve bahçelerimizi ayıran müşterek taş duvarın üzerine çıkarak, iğde, incir, ceviz toplar, değişik oyunlar oynardık. Bir aşiret reisi gibi etrafında cereyan eden tüm olayları takip ve tenkit eden otoriter büyük anne hepimizi baskı altında tutardı.

Avrupa’da savaş rüzgârlarının estiği günlerin birinde, kız kardeşim Nenet, duvarın üstündeyken geriye düşmemek için demir çubuklar arasında gerilmiş kafes teline beş parmağıyla asıldığında, koyu kralcı büyük anne, aksi edasıyla, faşizm işareti veriliyor diye ortalığı velveleye verdiydi. Sekiz yaşlarındaydım ve ilk olarak siyasi bir kavgaya şahit oluyordum.

O günden sonra büyük anne, torununa bizimle görüşmeyi yasakladı. Zavallı çocuk, her bahçeye çıkmak istediğinde otoriter büyük annenin, bir yetimhane müdiresi edasıyla, “Tony veni kui pronto a kaza!” (Tony derhal gel, eve gir!) sesi duyulurdu. Annesiz büyümekte olduğu için zaten içe kapanık olan Tony’yi bahçe komşularıyla görüşmesini yasaklamakla, onu daha da yalnızlığa mahkûm ediyordu.

Evimizin bulunduğu sokağın iki bina alt köşesinde Pansiyon Levi vardı. Oraya gelen yazlıkçıların çocuklarıyla oynamak için sıklıkla bahçelerine giderdim. Beş altı yaşlarındayken bir gün, oyunu yarıda kesip küçük tuvaletim için evime dönmek istediğimde, otelde ikamet eden oyun arkadaşlarımızdan on yaşlarındaki bir kız çocuğu, otelin sokağa açılan bahçe kapısını kilitledikten sonra, küçük tuvaletimi otelde yapmam için beni ikna etti. Binaya girip nezaketle bana yolu gösterdikten sonra benimle beraber tuvaletin kabinine girip kapıyı içeriden kilitlemez mi!

Kızı bir türlü kabinden çıkaramadım. O benden güçlüydü.

Ben küçük tuvaletimi yaparken, o da merakla seyrediyordu…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder