7 Eylül 2013 Cumartesi

18 - VATANDAŞ TÜRKÇE KONUŞ!



Sokakta, vapurda, evlerin açık pencerelerinden dışarıya cömertçe yayılan, bir düzineye yakın değişik lisan duyulurdu. Balkonlarda oturup kahve keyfi yapan veya nakış, yün ören Adalı hanımlar, yüksek sesle konuştuklarında ve onları duyan komşular da kendi ana lisanlarıyla lafa karıştıklarında müthiş bir kakofoni (kötü ve ahenksiz ses) orkestrası doğardı. Hatta karşılıklı görüşmelerde Türkçe sorulan bir sual Fransızca, Ermenice, Rumca (Batı Anadolu Yunancası), İtalyanca veya Judeo Espanyol (Yahudi İspanyolcası) olarak cevaplandırıldığında, başka lisanda tercümanlık yapmaya yeltenen başka hanımlar da lafa karışırdı.

Tahminimce bu tür uyduruk lisanı kullananlar, ya çok dil biliyorum havasını vermek isteyen enteller ya da doğru kelimeyi aramak için kafa yormak istemeyen tembellerdi.

Daha da komik bir lisan ise aynı cümlenin içine değişik lisandaki kelimeleri yan yana koyarak derdini anlatmak isteyenlerin lisanıydı. Biz çocuklar, bu tür konuşanları alaya almak için kasten yanlarına sokulur ve: Esterika hanum, ela poraki, isi il fe serin sin sol cümlesini duyacakları kadar yüksek sesle söyledikten sonra, çimdiği yemeden sür'atle yanlarından kaçardık. (Türkçe, Yunanca, Judeo Espanyol, Fransızca, tekrar Türkçe kelimelerden oluşmuş bir cümle, manası: “Ester Hanım, buradan gel, burası serin ve güneşsizdir.”)

Adalı olmayan misafirler, değişik lisanlardan alınmış karışık kelimelerden kurulan bu tür cümleleri dinlediklerinde kendilerini Babil Kulesi şantiyesinde sansalar da, bizim adalılar Babil’deki inşaat işçilerinin aksine, bu lisanlarıyla, aralarında mükemmel anlaşıyorlardı.

Yeşilçam filmlerinde ve Akbaba mecmuası karikatür çizerlerinden Ramiz gibi bazı gazetecilerin yayınlarında öne çıkarılan, azınlıkların bu tür lisan ve şive bozuklukları, halk tarafından sıklıkla alaya alınıyordu. Bu durum, Avrupa’da yayılmakta olan antisemitik cereyanlarının bizlerde de zemin bulmasına sebep olmaktaydı.

Hatırlıyorum; o yıllarda ben küçük bir öğrenciyken, sınıf mümessillerine iki yanında ‘Vatandaş Türkçe konuş ve konuştur’ yazılı ve bileğe geçirilebilen tahtadan halkalar dağıtılmıştı. Teneffüslerde yabancı kelime kullanan bir öğrenci yakalandığında, bu halka bileğine takılırdı. Zil çaldığında ise halka kimin bileğinde kalmışsa, bu çocuk sınıf öğretmeni tarafından cezalandırılırdı. Bu sistem arkadaş arası ispiyonculuğu yaygınlaştırıyordu.

Her ne kadar okullardaki ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ sloganı ile halk düzgün bir şekilde Türkçeyi konuşmaya zorlanmakta idiyse de, yeni Türkçenin eğitimini almamış olan eski nesil buna alışamıyordu. Kısa bir müddet sonra ise yeni nesil, mükemmel bir Türkçe ile kendini ifade edebilecek seviyeye gelecek ve hatta takdir edilecekti.

Yine de bu slogan ve bilek halkası cezası, yeni Türkçeyi düzgün konuşamayan yaşlılarca azınlıklara karşı ve hatta yabancı dil eğitimine karşı bir hareketmiş gibi algılandı ve bu olay buruk bir hatıra olarak zihinlerinde kaldı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder