17 Ağustos 2013 Cumartesi

9-– ANNE VE BABA DESTEĞİ


















Annemiz, çocuklarının yaptığı bir elişini, bir el becerisini, değerli bir esermiş gibi, tüm aile efradını yanına çağırarak, iftiharla gösterir, sırayla hepimizi yüreklendirirdi. Babamız da bu temaşaya katılır, sanatın hayatımızı renklendirdiğini, genel kültürü zenginleştirdiğini belirtir ve ileride, ömür boyu karşımıza çıkabilecek, beklenmedik durumlar için okluğumuzda fazla yedek ok ve kiriş bulundurmanın önemini, değişik misallerle anlatır, beynimizi ansiklopedik bilgilerle donatırdı. Çoğu kez gazetelerden seçtiği güncel olayları, tefrika halindeki ‘devamı yarın’ romanlarından veya ‘mahkeme koridorları’ sütunundan seçtiği enteresan ve komik yazıları yüksek sesle okur, bizleri eğlendirmek suretiyle eğitirdi.

Babamız şans kelimesini de hiç sevmez, “Şans, muvaffak olan kişileri kıskananların ifadesi veya muvaffak olamayan kişilerin özür dilemesidir,” derdi, Sık sık “Şansa inanmayın, şansın sizden yana olacağına hiçbir zaman güvenmeyin. Şans, önünüzde akan derenin sürüklediği mantar parçasını yakalayabilene güler; bu yüzen parçaya erişmek, onu alabilmek için hazırlıklı olmanız gerekir. Bu hazırlık, çok okumakla, çok çalışmakla olur,” demesinden olsa gerek ki, ailemizde kart (kâğıt) ve talih oyunları katiyen oynanmazdı.

Dolayısıyla yaz tatili başlar başlamaz özel derslere önem verilirdi. Öğretmen eve gelmeden biraz evvel, yarım kalmış bir el işini bitirmek veya hazırlanmamış bir dersi atlatmak için en geçerli bahanemiz ‘karnım ağrıyor’ idi. Annemiz, derhal yarım elma yedikten sonra derse girmemizde ısrar ederdi. Babamız da, egzersiz yapmadan bir müzik aletini çalmayı öğrenemeyeceğimizi “Armut piş ağzıma düş” deyimine benzer, hayvanlar âleminden İbranice bir atasözüyle açıklardı: “Lo raiti hatul yaşan, şelihnaz ahbar la pe (Uyuyan kedinin ağzına, farenin girdiği görülmemiştir.)

Bu deyimi, yaz boyunca tekrarlardı ve bana da son sözü, “Kemana çalış, bir gün lâzım olur” idi. Büyüklerimin, “Bırakma kemanı, bir gün lâzım olur,” dediklerinde neyi kastettiklerini sorduğumda cevap aynıydı: “Bir gün lâzım olur.”

Geceleyin yatağıma girdiğimde düş kurardım: “Bu kemanın ne zaman faydası olacak ki bana? Çiçek Pazarı’nda seyyar çalgıcılar gibi masa masa dolaşıp avuç açacağım zaman mı, yoksa kullandığım adi kemanın, birden bire değerli bir Stradivarius kemanı olduğunu keşfederek çok zengin olacağım gün mü?”

Bu son düşüm henüz gerçekleşmedi. Fakat o günden bugüne kadar geçen uzun yıllar zarfında, keman çaldığım değişik orkestralarda alkışlanırken ve bilhassa o çocukluk devrimden 65 yıl kadar sonra 2008’de Taksim Atatürk Kültür Merkezi’nde sahnelenen ‘Masada’ temsilinde ve 2011 yılında Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde seslendirilen ‘Ezgilerle Endülüs’ten Anadolu’ya’ Senfoni Orkestrası’nda (Şalom Gazetesi, 18.05.2011) keman çaldığım için Dostluk Yurdu Derneği’nde plaket alırken, anne ve babamın “Bir gün lâzım olur,” seslerini hasret ve içtenlikle duyar gibi olurum.

Her konser bitiminde dinleyicilerden gelen alkışlardan payıma düşeni, daima annem ve babama gönderirim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder