17 Ocak 2014 Cuma

63 – AKIP GEÇTİ YILLAR…



63 – AKIP GEÇTİ YILLAR…


Şu anda düşündüklerimi ifade edebilmek için tasarladığım kelimeyi bulup da cümlenin içindeki yerine tam oturttuğumda onarım hevesimi tatmin etmiş oluyor ve onlarca yıl evvel kırık bir eşyayı tamir etmek için Ada evimizin bahçesinde dedemle geçirdiğim mesut günleri anımsamanın mutluluğuna erişiyorum.

Bunları yazarken de, seyrettiğim bir filmi, aklıma gelen bir fikri, yaşadığım bir olayı çocukken, anne, baba veya kardeşlerimden birine anlatabilmek niyetiyle hafızama ne denli sağlam yerleştirdiğimi fark ediyorum. Her şey, birbirimize anlatılırdı. Buna vaktimiz yoksa bile başka bir iş yaparken durmadan konuşurduk. Yaşanan olayları nakletmek günlük programımızın içindeydi ve bir alışkanlık haline gelmişti. Dolayısıyla her şeyi ayrıntılarıyla anlatabilmemiz için her an, her olayı ilgiyle izlemek gereği vardı ve mecburen gözlemci olmuştuk. Her gördüğümüzü, her düşündüğümüzü teferruatıyla bellemek yaşam şeklimizdi. ‘Bu beni ilgilendirmez’ diye bir düşünce ileri süremezdik büyüklerimize.

Gençken yaşanan bunca olayın ne denli koyu mürekkeple beynimize kaydedilmiş olduğunu, buna karşılık son günlerde yaşananların ne denli çabuk unutulduğunu da fark ediyorum. Mürekkebimiz zamanla sulanıyor. Değişim mukadderdir.

Seksen iki yıl hem çok uzun, hem de dün gibi geliyor insana. Şüphesiz ki, Büyükada her zamanki Büyükada’dır. Yağan yağmur zerreleri aynı Marmara Denizi’nden buharlaşıp aynı Marmara’ya dönen sudur. Fakat bazılarımız her şeyi farklı görüyor, farklı algılıyor, farklı anlıyor ve isyan ediyor.
Ben ve bazı yaşıtlarım, yirmi birinci asra intibak edemeyip yanılıyor olabiliriz. Belki de İspanyolların deyimiyle, ‘Los jovenes se mantenen de suenyos, los viejos de sus recuerdos’ (Gençler hülyalarıyla, yaşlılar hatıralarıyla beslenir) etkisinden...

Babam, yaşamının son senelerinde, kışın bitmesiyle Ada’ya tekrar geldiğinde, Mehmetçik Sokağı’nı ağır ağır çıkarken, ‘yoruldum’ diyeceğine, acı bir gülümsemeyle, Adalar Belediyesi’nin yolun eğimini her yıl biraz daha dikleştirdiğinden yakınırdı. Bu yıl ben de yokuşu çıkarken fark ettim; evime yaklaştıkça Çankaya Meydanı uzaklarda görünmeye başladı.

Tahminimce, benimle yaşıt olan kişilerin, ataları, dedeleri Ankara’nın, Trakya’nın, Çanakkale’nin, Gürcistan’ın, o zaman kırsal olan yörelerinde doğup büyüdükleri için Büyükada’da buldukları doğal atmosferdeki radyosuz, telefonsuz, susuz, bazı geceleri de elektrik kesintisinden dolayı mum ışığı veya petrol lambasıyla aydınlanan evlerdeki kalabalık ailelere özgü yaşam şeklini hasret ve özentiyle benimsediler, sevdiler, o devri zevkle yaşadılar ve bize de yaşattılar.

Çünkü horozun ötüşü, merkep-katır kokusu, toz-topraklı sokaklar, küçük yaşta oldukları günlerin dertsiz, mesuliyetsiz, ana baba himayesindeki huzurlu yaşamını hatırlatıyordu onlara.

Şansım odur ki, Büyükada’nın köy hayatını, ben de küçüklüğümde doya doya tattıktan sonra şehirli basamağına çıktım. Ne yazık ki bugün, kentlerde doğan yeni neslin insanı, gönüllerimizde saklı kalan, nineler, dedeler, çoluk çocukla aynı soyun insanları arasında tek bir binanın çatısı altında doğup büyümenin ve Ulu Yaradan’ın yarattıklarıyla iç içe yaşamanın tadını hiçbir zaman bilemeyecekler artık.

Bunları anlatmama ve bana o mesut günlerimi tekrar yaşatmama fırsat verenlere sonsuz teşekkürler.

Viktor Albukrek, Mart 2013




KİŞİLER HAKKINDA


Mister Gogo: Esas adı Agop’tur. Törenlerde şık olmak için çok uzun kollu ceketler giyen ve kırmızı bir fular takan esmer, çok kısa boylu. Her işe burnunu sokar; her resmi törende, herhangi bir dinî bayramda ön saflarda yer alır; esas mesleği ayakkabı boyacılığı ile hasta ve yaşlıların sedyelerinin ve tahtırevanlarının taşıyıcılığı. Bir Ada evinden aldığı yatalak kişiyi, hızlı adımlarla Kurtuluş veya Şişli’deki evine koşa koşa, bir nefeste taşırdı.
Doktor Çat: Çok titiz, şık, beyaz, ütülü giysiler giyen, tıp doktoru. Selamlaşmak isteyen kişilerin mikrop kapmamaları için el sıkmadan, uzaktan sağ el şakakta “çat” diyerek selama alıştırmak için anlamsızca uğraşırdı. Çoluk çocuk onun yolunu kesip “Çat Doktor bey” diyerek peşine takılırdı.
Patatesçi Yorgo Onbaşı: Aksi suratlı patatesçi. Cephesi uzun ve açık dükkânında, bir kuyumcu titizliğiyle memleketin değişik yörelerinden getirttiği çeşitli patatesleri özenle dizer, malı seçmek için patatesine dokunan müşterilerin ellerine vurur, dükkânından kovar ve onlara katiyen mal satmazdı
Hazan Eskenazi: Yıllarca Büyükada sinagogunda hazanlık (müezzinlik gibi) yaptı ve Ada çocuklarını Bar Mitzva’ya (on üç yaşa geçiş töreni) hazırladı. Sesi çok güzeldi ve çok güzel makam okurdu.
Viktor Benbasat: Babası Yomtov Benbasat, dinî kurallara aşırı derecede bağlı idi.
Salamon Bahar: Babamın ablasının kocası. Bir haham kadar saygıdeğerdi. Vedat Anavi’nin büyükbabasının babası, İrvin Mandel’in büyükannesinin büyükbabası.
Sinyor Perahya: Haydarpaşalı, bilge adam, amatör din eğitimcisi, Fenerbahçeli Aldo Perahya’nın babasının büyükbabası veya büyük amcası idi. Arzu edene, seve seve Tora (Tevrat) dersi verirdi.
Makaracı Nesim: Esmer, ufak tefek boyu ile devamlı hareketli, manifatura ve iplik satıcısı. Muhtemel başka yerden Adamıza geliyordu. Yanları çekmeceli iki siyah çantasıyla devamlı koşardı.
Kiryo Haralambos: Kullanılmış eski eşya ve giysilere karşılık, mandal veya saçtan leğenler verirdi.
Heybelili Avramaçi: Heybeliada’da pişirdiği unlu mamullerinin lezzet reklamını “Bulema Kaymak” diye bağırarak yapan, koluna astığı teneke çerçeveli camlı bir kutuda, boreka (hamurdan küçük börek), bulema (yufkadan sarma börek), çörek vs. satan beyaz önlük giyen seyyar börekçi.
Prof. Moiz Franko: Selanikliydi. Beyoğlu Kefeli Han’da oturur, belli günlerde adalara piyano dersi vermeye gelirdi. Çok güzel hikâye anlatır, çocukları sevindirirdi. Birçok talebe yetiştirdi. Orkestra şefimiz Cem Mansur’un da piyano hocasıydı. Kardeşi Vitali Franko ise, matematik öğretmeniydi.
Prof. Yetvart Margossian: Pangaltı’da otururdu. O da belli günlerde adalara keman dersi vermeye gelirdi. 20 Sınıf Askerlik’te, kuzenim Yaşar Paker’le tanışmış, onun sayesinde Yahudi çevresinden de, Ermeni çevresinden olduğu kadar talebeleri olmuştu. Şehir Orkestrası’nda keman ve viyola çalardı.
Prof. Rozental: Mlle. Alice Rozental’ın Ada’da oturup oturmadığını hatırlamıyorum. İhtimal o da ders vermeye gelirdi. Sarışın, soluk benizli, 40 yaşlarında idi ve evlenmemişti. Prof. Alice Rozental’ın herhalde, kıymetli bir eğitmenlik diploması vardı ki, İstanbul Konservatuvarı’nda, Ferdi Ştatzer, Ren Gelenbevi, Ali Sezin gibi zamanın değerli hocalarının yanında, resmî öğretim görevlisi idi. Konservatuvarda sözü geçer, talebeleri ondan çok korkardı. Dünya operalarına Leyla Gencer, tiyatro camiasına Gülriz Sururi gibi çok değerli elemanlar yetiştirdi. Mlle Alice Rozental, tahminimce İstanbullu değildi.
Pepo Sason: Eminönü’nde esans ve kolonya ticareti yapan, annemin çok sempatik kuzeni.
Sokrat Usta: Sokrat Puridis, çok kabiliyetli, yüzünde çiçek hastalığı izleri olan ciddi ve iyi bir teknisyendi. Vefatından sonra oğullarından Niko Puridis, Büyükada’da aynı işe devam etmektedir.
Kiryo Niyarkos: İmbrozada’lı. Evlere ve lokantalara yardımcı temin eden aracı, simsar.
Façyo ve Ligor: İtalyan asıllı bu iki kardeşten Façyo, Ada’nın en lüks lokantasını işletirken, kardeşi Ligor, orijinal tek atlı arabası ile İsa Tepesi’ne erzakını taşır ve orada, çalgılı, laternalı bir kır gazinosu işletirdi. Façyo adı marka oldu ve ismi halen kullanılmaktadır.
Vivian Yafe: İzmirli üç çocuklu komşumuzun kızı, Hayim Mitrani ile evlidir. Halen görüştüğümüz Vivian, bir zamanlar büyük babamın binasına bitişik diğer komşumuzdu.
Viktor Bronşytayn: İş adamı, sürat teknesi sahibi idi.
Mario Benmayor: Bir zamanlar yedek parça işinde benimle ortaklık yapan iş adamı.
Rafael Püller: Tahtakale’de, kasık korseleri ticareti yapan, kültürlü bir İstanbul beyefendisi.
Gentille Arditi Püller: Fransızca olarak, “Minarelerin Gölgesinde” ve “Marmara’dan Esintiler” gibi İstanbul şehrinin romantizmini anlatan romanların yazarı. Rafael Püller’in eşi.
Orhan Brand: Yörükali’nin vadisinde geniş bir arazideki köşkün sahibi, pul koleksiyoncusu. Klasik ve güçlü bir Alman yapısı olan çatana tipi MÖWE teknesinin sahibi. Almanya fahri konsolosu.
Sarhoş İbrahim: Yörükali koyunda avladığı balıkları satar, akşamları bolca rakı içer ve sandallara bekçilik yapardı.
Rıfat Rudi Behar: Benim gibi kızıl saçlı idi. Liseyi beraber bitirdik, sonraları da dostluğumuz sürdü. Grundig fabrikasında müdürken, küçük kardeşim Yılmaz’ı stajyer olarak yanına almıştı.
Avni Girgin: Kum çimento tüccarı idi. Uzun yıllar Yörükali plaj ve tesislerinin patronluğunu yaptı. Yaz kış, elinde evrak çantası ve kışlık elbisesi ile plajında dolaşır, tesisleri kontrol ederdi.
Seyr-ü Sefain Bey: Esas adı Zeki idi. Deniz ehliyeti ve teknelerin fenni muayene cüzdanlarını sorar, teknenin cinsine göre içinde bulunması gereken malzemeyi teftiş ederdi.
Mıgırdıç Bey: Şimdiki Prens Oteli’nin bulunduğu, denize dik inen arazide, selvi ağaçları arasındaki teraslarda, caz ve Latin müziği eşliğinde dans edilen Florida isimli bahçenin ve Mehtap sinemasının sahibi idi. O zaman, sahilde, şimdiki rıhtım dolgusu olmadığından, deniz yolu ile diğer adalardan ve karşı sahillerden gelen gençler, teknelerini oradaki derme çatma iskelesine bağlar, direkt Florida bahçesine dansa gelirlerdi.
Yekta Isıtan ve eşi Selime: Aynı zamanda, Harbiye Valikonağı Caddesi’ndeki Yekta lokalinin de sahibiydiler. Burası, Büyükada’daki kadar büyük olmasa da, seçkin kişilere hitap eder. Sahipleri vefat etmiş olmalarına rağmen, Yekta Lokantası, bugün halen Harbiye’de hizmet vermektedir.
Ali Pasiner: Ada’nın sükseli delikanlılardandı. Dekoratör ve Grafiker olarak uzman olmuştu.
Davit Gormezano: Adalı, bizim gibi kalabalık bir aileden.
Onnik Anbarcıyan: Komşumuz İstepan’ın oğlu. Rüzgârlı ve sert havaları severdi. Yıllarca beraber denize açılırdık.
Lofet ve Horoz: Splendid Oteli’nin karşısındaki teras, şimdiki Kahve Dünyası. Eskiden, direkler üzerindeki bu terasın altı deniz idi. Altındaki sahil ile yanındaki Kalipso Otel’in sahili, üç kayıkçı: Lofet, Horoz, ve İdris tarafından paylaşılmıştı ve kayıkhane olarak kullanılırdı. Horoz, sonraları Kumsal’a, Askerlik Şubesi önündeki sahile taşındı.
Yakup Almelek: Matbaa boyaları ticareti yapar; oyun yazarı ve sanatsever olup Şalom gazetesi yazarlarındandır.



Ne dediler:

Yazınızın her satırında "Ada’nın size verdikleri"ni duyumsadım. 1931'den bugüne Ada’nın tedrisatından geçmek ne büyük bir şans ve kazanım! Sizin gibi dostlarda başta doğa sevgisi olmak üzere kendini hemen belli ediyor bu ayrıcalık... 
Emine Çiğdem Tugay - Arkeolog-Yazar

Yazılarınızı büyük bir merak, dikkat ve sevinçle izliyorum. Bizimle hem geçmişteki Ada yaşantınızdaki o güzelim günleri hem yenilerde yazdığınız anılarınızı paylaştığınız  için çok teşekkür ederim.
Handan  Altıneller

Yazılarınızı büyük dikkat ve keyifle okudum Sağ olun var olun.
Haluk Direskeneli

Bilgi-yaşanmışlık-görgü! Sizin adaların kıdemli bir üyesi olarak gelecek nesillere tüm bu yaşanmış deneyimlerinizi o tatlı dilinizle aktarmanızı ve bunu kalıcı bir şekilde yapmanızı canı gönülden diliyorum.
Op.Dr.Baki Çokneşeli

Ada'nın eski ve unutulamayacak günlerinden bugüne intikal eden serüvenini çok anlamlı ve veciz bir biçimde nakletmişsiniz. Bu Hatıralarınız büyük ehemmiyet taşıyor. Tasvir kabiliyetinizi tebrik ederek, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Ediz Hun  Eski Milletvekili

Yaşadığınız zamanı anlatan güncenizi büyük bir zevkle okudum. Kimi yerlerde ben de çocukluk ve gençlik yıllarıma gittim. Kısaca, yazdıklarınızın hepsi birbirinden anlamlı, güzel ve birbirini tamamlayan konular. Bunlar aralarında hiç birini ayırmadan, tümünü de beğendiğimi bilmenizi isterim.
Ahmet Tanrıverdi  Araştırmacı yazar

Güzel üslup ve akıcı Türkçe ile yazılmış hatıralarını büyük bir zevkle okudum. Bilmediğim birçok Musevi adetlerini de öğrendim.
M.Bedri Pekkip

Ellerinize, gönlünüze sağlık. Anılarınızdaki Büyükada'yı bizimle paylaştığınız için eşim ve ben teşekkür ederiz. İçimiz hüzün ve mutlulukla doldu. Satırlarınızı okurken bir belgesel filmin içinde bulduk adeta kendimizi.
Avukat Emre Saka                

Öncelikle adadaki yaşamınızı kaleme alarak, tarihe bıraktıklarınız ve bırakacaklarınız çok kıymetli. Hafızanıza sağlık. 
Eda Yiğit MüzeYönetici Asistanı

Bu yazdığınız çok güzel. Hem nostaljik hem de bir donemin yaşamını çok güzel tasvir eden bir yazı.
Metin Delevi - Araştırmacı yazar

Zevkle okudum, haz duydum, neşelendim, bazen de dünle bugünü karşılaştırıp üzüldüm. Tebrikler, eline sağlık.
Naim Güleryüz - Müze Kuratörü, Araştırmacı Yazar
  
Yaşadığınız zamanı anlatan güncenizi büyük bir zevkle okudum. Kimi yerlerde ben de çocukluk ve gençlik yıllarıma gittim
Ahmet Tanrıverdi  Araştırmacı yazar







1 yorum:

  1. Sonsuz tesekkurler. yazilariniz okuyucularin da hayalinde o gunleri canlandirdi.

    YanıtlaSil