Adamızın karakteristik ağacı çam ağacıdır. Ada’nın her
tarafında bulunan ‘kızılçam’ türünden başka, toprağımızı ve havasını çok seven
mimoza, akasya, manolya, erguvan, acem hunisi, mor salkım da bol bulunurdu.
Meyve olarak başta incir olmak üzere, ceviz, üzüm ve koca yemişe rastlanırdı. Büyük
tur yolu başlangıcında asırlık zeytinlikler ve bağlar vardı. Gül, yasemin,
ortanca, sardunya da toprağımızı seven ve bizi sevindiren çiçeklerdi.
Sokakta gezerken ağzımız kuruduğunda, susuzluğumuzu gidermek
için ahşap köşklerin bahçe kapılarının üstlerini süsleyen sarmaşıklardan mor salkım
ağacının çiçeklerini aşırıp, sarı özünü arılar gibi emer, çiçeğini yerdik. Bu yoksa
kaldırım kenarında gölgelik olarak Belediye’nin bol miktarda ektiği robinia pseudoacacia
(yalancı akasya) ağacının beyaz salkımlı dallarını koparıp kokulu çiçeğini
çiğnerdik. Bu çiçeğe erişmek için uzun boylu olmak veya birbirimizin sırtına binmek
gerekliydi.
Bu iki mübarek bitkinin kokusu ve tadı inanılmaz
derecede güzeldi. O kadar ki, yaz mevsimi boyunca merkep ve atlarımızın dışkı kokularını
hissettirmezler, nötrlerler ve Büyükada’ya özel, deniz-toprak-çam-hayvan-çiçek
karışımı güzel bir rayihaya çevirirlerdi. Rahatsız edici ekşi ve keskin koku ancak
kışın, çiçeksiz ortamda ve nemli havalarda ortaya çıkardı.
Kaldırım ve yollarımız, medeniyet icabı
boydan boya ve duvardan duvara çimento ve asfalt ile kaplandıktan sonra, toprak
üstünden nefes ve nem alamayan bu zavallı ağaçlarımızın kökleri beslenememekten
fevkalade zayıfladılar ve yıllarca süren bir can çekişme devresinden sonra çoğu
tarihe karıştı, bitti.
Göz bebeğimiz değerli çamlarımız ise
koruma altındadır ve bir yangın vukuunda derhal müdahale edilmektedir. Son
yılların genç nesli bu bakımdan çevreye çok duyarlı.
Fakat 1931 ile 1961 yılları arasında,
çam ağaçlarının altında gezinirken nefes almamızı kolaylaştıran, iç açıcı,
zihin açıcı, iştah açıcı, terebentin-sakız-iyot karışımı kokuyu, ben çoktandır
alamıyorum.
Alan var mı acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder