1 - NEREDEYİZ
Büyükada, tarih dolu güzel İstanbul’umuzun güneydoğusunda
bulunan dokuz adanın, 5,4 km
karelik alanıyla en büyüğü ve Anadolu sahiline, 3,2 km mesafesiyle en yakın
olanıdır.
Kuzeyden güneye doğru uzanan iki
tepeden oluşur. Kuzeydekinin en yüksek noktası 164 metredir ve Hazreti İsa’ya
izafeten Hristos Tepesi olarak adlandırılır. Güneydekinin yüksekliği ise 200
metreye ulaşır ve bu tepede, Kurtarıcı Şövalye Aziz Yorgo adına inşa edilmiş bir
kilise ve bir manastır bulunduğundan Aya Yorgi Tepesi olarak bilinir.
İki tepe arasında bulunan vadi, Lunapark Meydanı’nı meydana
getirir. Bu alan geniş bir platform olup doğu istikametinde inildiğinde Aya Nikola
Plajı sahiline, batı yönünden inildiğinde ise tabii kumluk bir koy olan ‘Yourgouli’
Yörükali Plajı’na varılır.
Aya Yorgi Tepesi, denize nispeten
dik iner. Yamaç ve sahilleri tamamıyla çam ormanları, makiler ve koca yemiş
ağaçlarıyla kaplıdır. Hristos Tepesi ise, tatlı bir eğimle kuzey istikametine
doğru uzanır. Bu bölgenin tepesi ve yamaçları da çam ağaçları ve makilerle
kaplı olmakla beraber, denize yakın sahil şeridinin tamamı iskân sahasıdır.
Doğduğum yıl olan 1931’lerde bu iskân sahasında, çoğu ahşaptan
inşa edilmiş iki veya en çok üç katlı yalıların, lüks köşklerin, şaşaalı
villaların arasında, yığma taştan veya tuğladan yapılmış Ege tipi bir-iki
katlı, cumbalı basit evler de vardı.
Bu kadar çeşitlilik gösteren yapıların, farklı stil ve
ebatlarda rasgele dizilmiş olmalarının hikmetini ararken o dönem Ada’da oturanların,
değişik gelir sınıfından ve değişik kültürden gelmelerine rağmen tek bir aile imiş
gibi hep birlikte ve kardeşçe yan yana yaşadıklarını anımsıyorum.
Eski devirlerde bu adanın başka bereketi de varmış.
Kuzeyindeki demir oksit filizi taşıyan taşından demir çıkarılır; güney
yamaçlarında konaklanan göçmen kuşların yarattığı gübreli toprağından üzüm ve
şarap üretilir; denizlerden esen rüzgârlar sayesinde de un öğütülürmüş.
Adamızın kuzeydeki mahallesine ‘Maden’, güneydeki yamaçlara ‘Palyo Ambelo’ (Viranbağ) ve güney batı
kesimine ‘Mulino’ (Değirmen)
denmesinin sebebi buymuş.
Osmanlıların son zamanlarında, Ege bölgesinden getirilen çam
fidanları adaların tepelerine dikildi. Bilhassa kızılçam türü, toprağımızı çok
sevdiğinden, adamıza yerleşti, kök saldı ve zamanla çoğalarak tüm Ada’yı
kapladı.
Daha evvelki Bizans devrindeyse, Büyükada’mız, hapse mahkûm
olan ve egemen sınıf tarafından ‘istenmeyen’ veya hanedan ailesine mensup olup
da saray erbabı için ‘rakip’ veya ‘zararlı’ addedilen kişiler için sürgün yeri
olarak kullanılmış ve ‘Prinkipo’ yani ‘Prens Adası’ olarak anılmasının sebebi
ondanmış.
Cumhuriyet devrinde bu acı hatıralar tamamıyla silindi, güzel
Büyükada’mız gözde bir balıkçı köyü ve muteber
bir sayfiye yeri oldu.
Sonraları, . . . . . . Devamı ileriki sayfalarda…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder