Delikanlı yaşlarımda başladığım ticaret hayatımın ilk
yıllarında henüz tanımadığım değişik dertler, yeni sorunlar durmadan birbirlerini
kovalamaya başlamıştı ve bunlar bana ağır geliyordu. Biri halledilemeden hemen yenisi
çıkıveriyordu. Babam, yüzümdeki yumuşak çocuksu hatlarımın derin çizgilere dönüşmesinden,
dertli olduğumu derhal fark ederdi. Hele, ümit ettiğim neticeyi alamadığım
günlerde…
Böyle durumlarda babam, değişik örneklerle, ticaretin bir
spor olduğunu, kazanmak gibi kaybetmenin de kaçınılmazlığını ve hatta benim
kaybettiklerimle başkasını mesut ettiğimi, edebi ve felsefi güzel cümlelerle
anlatır, endişelerimi yatıştırırdı. Sonunda da “Koş git aynaya bak, alnındaki
çizgiler ütülendi,” diyerek moral verirdi.
Yine de babama, “Filanca işi bin bir zorlukla henüz hallettikten
sonra, yenisi çıkıverdi,” diye yakındığım günlerin birinde, onun, Birinci Dünya
Savaşı sırasında Suriye’de askerlik vazifesini yaparken tren yollarında gözlemlediği
ve bugüne kadar da hiçbir zaman aklımdan çıkarmadığım bir benzetmesi, içimi
ferahlatmıştı.
“Dertler” demişti babam, “hiçbir zaman bitmeyecek çünkü karmaşık
olan ve zor çözdüğümüz büyük bir problemimizi halledip ferahladıktan hemen
sonra, o ana kadar önemsemediğimiz küçük problemler, gözümüzün önünde kocaman olarak
gözükür. Bu durum, Halep ile Şam arasındaki demiryolu boyunca hat kenarında
gördüğüm telgraf direkleri gibidir. Küçük gibi görünen uzaktaki bir direk, trenle
yakınına vardığımızda büyüdüğü gibi, onu geçtikten sonra bize yaklaşan ve
uzakta olduğu için biraz evvel küçük gibi görünen diğer direğe vardığımızda, o
da gözümüze kocaman olarak görünür. Hayat boyu bu böyle devam eder ve unutma
ki, daha iyi yaşamak hevesiyle ve usanmadan yarattığımız yeni problemleri
çözdüğümüz süreç içinde yaşamdan zevk almaktayız.”
Ve şimdi, çocuk yaşlardayken, babamın vermek istediği tüm
nasihatleri can kulağıyla dinleyeceğime, karıncaları saymakla kaçırmış olduğum
güzel sözlerine üzülüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder