7 Ocak 2014 Salı

59 - TELGRAF DİREKLERİ

Delikanlı yaşlarımda başladığım ticaret hayatımın ilk yıllarında henüz tanımadığım değişik dertler, yeni sorunlar durmadan birbirlerini kovalamaya başlamıştı ve bunlar bana ağır geliyordu. Biri halledilemeden hemen yenisi çıkıveriyordu. Babam, yüzümdeki yumuşak çocuksu hatlarımın derin çizgilere dönüşmesinden, dertli olduğumu derhal fark ederdi. Hele, ümit ettiğim neticeyi alamadığım günlerde…

Böyle durumlarda babam, değişik örneklerle, ticaretin bir spor olduğunu, kazanmak gibi kaybetmenin de kaçınılmazlığını ve hatta benim kaybettiklerimle başkasını mesut ettiğimi, edebi ve felsefi güzel cümlelerle anlatır, endişelerimi yatıştırırdı. Sonunda da “Koş git aynaya bak, alnındaki çizgiler ütülendi,” diyerek moral verirdi.

Yine de babama, “Filanca işi bin bir zorlukla henüz hallettikten sonra, yenisi çıkıverdi,” diye yakındığım günlerin birinde, onun, Birinci Dünya Savaşı sırasında Suriye’de askerlik vazifesini yaparken tren yollarında gözlemlediği ve bugüne kadar da hiçbir zaman aklımdan çıkarmadığım bir benzetmesi, içimi ferahlatmıştı.

“Dertler” demişti babam, “hiçbir zaman bitmeyecek çünkü karmaşık olan ve zor çözdüğümüz büyük bir problemimizi halledip ferahladıktan hemen sonra, o ana kadar önemsemediğimiz küçük problemler, gözümüzün önünde kocaman olarak gözükür. Bu durum, Halep ile Şam arasındaki demiryolu boyunca hat kenarında gördüğüm telgraf direkleri gibidir. Küçük gibi görünen uzaktaki bir direk, trenle yakınına vardığımızda büyüdüğü gibi, onu geçtikten sonra bize yaklaşan ve uzakta olduğu için biraz evvel küçük gibi görünen diğer direğe vardığımızda, o da gözümüze kocaman olarak görünür. Hayat boyu bu böyle devam eder ve unutma ki, daha iyi yaşamak hevesiyle ve usanmadan yarattığımız yeni problemleri çözdüğümüz süreç içinde yaşamdan zevk almaktayız.”

Ve şimdi, çocuk yaşlardayken, babamın vermek istediği tüm nasihatleri can kulağıyla dinleyeceğime, karıncaları saymakla kaçırmış olduğum güzel sözlerine üzülüyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder